Esim - Her Çağın Masalı
Login:
Password:

Forgot password Register

Article


6
   
Report




HER ÇAĞIN MASALI: BOZDOĞANLA SARI YILAN

Sarı yılan, kavurucu yaz güneşinin altında çöreklenmiş, dinleniyordu. Üzerinde yattığı kaya, güneşin bütün sıcaklığını emiyor ve bu sıcaklığı sarı yılanın derisine geçiriyordu. Bulutsuz, rüzgârsız, gürültüsüz bir yerde uzanmak onun en özlediği şeydi. Burada kendisini rahatsız edecek hiçbir şey yoktu. Karnı tok olduktan, çevrede düşman bulunmadıktan sonra bahtiyar olmamak için sebep var mıydı?

Yılan keyif sürerken çok yükseklerde uçan bozdoğanın keskin gözleri onu seçti. Yıldırım gibi bir hızla süzülerek aşağıya doğru saldırdı. Her şeye rağmen uzakları kollamakta olan sarı yılan da bu tehlikeli saldırışı görmüş ve bir kaç adım ilerideki kaya kovuğuna sığınacak kadar vakit bulabilmişti.

Bozdoğan kovuğun önüne gelince öfkeli öfkeli güldü:

Kancık, dedi, meydana çıkıp döğüşeceğine deliğe kaçmaktan utanmıyor musun?

Sarı yılan yerinden emin olduğu için alaydan çekinmedi:

Ne diye döğüşeyim? Burada rahat rahat oturmak varken neden tatlı canımı eziyete sokayım? Döğüş budalaların işidir! Bozdoğanın kızıl gözlerinde şimşekler çaktı. Gagasını, sarı yılanın sığınmış olduğu deliğin ağzına vurarak cevap verdi:

Sen de bütün korkaklar gibi döğüşe budalalık diyorsun. Çünkü mayan kancıklıkla yoğrulmuştur. Yerde sürünmeye alışıksın. Düşmanlarını gizlice zehirlersin. Kuvvetlilerle çarpışmak için yüreğin yoktur. Yalnız menfaat için kıpırdarsın. Şeref için savaşmanın ne olduğunu bilmezsin.

Bu sözler üzerine sarı yılan bir kahkaha koyuverdi:

Haydi oradan budala! Senin şeref dediğin şey karın doyurur mu? Şeref diye döğüşüp günün birinde geberirsin. Şerefler senin olsun. Ben halimden memnunum!

Bozdoğan döğüşemediği için hırçınlaşıyordu. Kanat çırpıp kovuğun ağzına hızla çarptıktan sonra haykırdı.

Alçak, namuslu isen, ersen çık da sana dünyayı göstereyim. Deliklere sığınmakla kurtulacağını mı zannediyorsun. Senin gibi deliklere kovuklara sığınan, yerin altına giren nice korkaklar gördüm ki sonunda geberip parçalanmaktan yakalarını sıyıramadılar. Sarı yılan bu meydan okumalara soğuk ıslıklarla gülerek karşılık veriyordu. Bozdoğan kızgınlıktan delirmiş gibiydi. Kovuğun ağzına saldırarak kanat ve gaga vuruşlarıyla deliği açmaya çabalıyordu. Her vuruşta kayanın küçük bir parçasını kırıyordu. Yılanı birden bire korku aldı. Böyle giderse bir müddet sonra delik büyüyecek ve bozdoğan kendisini parçalayacaktı. İşin şakaya gelir tarafı kalmadığını anlayınca ciddileşti.

Azizim, dedi, sen boşuna üzülüyorsun. Buraya girdiğim için sen beni korkak sanma, istersen seninle kuvvet deneşelim. Meselâ ilk önce şu dağın tepesine dek yarışalım!

Bu sözler o kadar umulmadık sözlerdi ki bozdoğanın şaşkınlıktan kanatları düştü. Gözleri öfke yerine hayretle açılarak:

Yarışalım mı? Sen mi benimle yarışacaksın? Sen nasıl yarışırsın? diye sordu. Sarı yılan güldü:

Evet, seninle yarışacağım. Şu dağın tepesine hangimiz daha önce varacağız bakalım? Nasıl? Razı mısın?

Yarışı kaybettiği takdirde sarı yılan bazı tavizler de vermek üzere idi. Fakat bozdoğan bu meydan okumadan o kadar sıkılmıştı ki, her şeyi unuttu. Göğe doğru yükselerek yarışmanın verdiği coşkunlukla:

Haydi çık, dedi, sana dokunmayacağım. Sen dağın tepe sine çıkıncaya kadar ben oraya kaç defa çıkıp ineceğimi hesaplamak istiyorum.

Sarı yılan, bozdoğanın sözünün eri olduğunu biliyordu. Kovuktan sürünerek çıktı. Yan yana durdular. Yılan bir, iki, üç diye saydı ve daha üç demeden önce bütün hızıyla ileri atıldı. Bozdoğan da göğe doğru ok gibi fırladı. Hava sıcak olduğu için sarı yılan yorulmadan, sağa sola kıvrılmadan ilerliyordu. Bozdoğan ise dövüş durumunu almış olduğu halde yükseliyordu.

Birkaç yüz adım ilerideki ağaçlıkta yuva kurmuş olan kargalar bir bozdoğanın orada olduğunu görünce yavrularını korumak üzere toplanıp saldırdılar. Bozdoğan yoluna devam etseydi kargalar kendisine yetişemezlerdi. Fakat, o kendisiyle çarpışmak isteyen düşmanları ihmal edemezdi. Geriye döndü ve karga sürüsüne daldı. Birkaç dakika vuruştular. Gaga, pençe ve kanat vuruşlarıyla birkaçını devirdi. Ötekiler kaçtılar. Keyifli keyifli dönerek yeniden yükselmeye başladı. Bozdoğan kargalarla savaşırken sarı yılan dağa doğru sürünerek çıkıyordu. Yolda uyuyan bir kirpi görüp sessizce yanaşarak onu sokmuş, sonra yine tırmanmaya başlamıştı. Tam bu sırada yükseklerde uçan aksungur onu seçmiş ve yıldırım gibi tepesine inmişti. Bu sefer sığınacak yer de yoktu. Kurnazlıkla kendisini kurtarabilirse kurtaracaktı. Aksungur tepesine inerken bağırdı:

Aman! Aksungur kardeş! Ben de sana yardıma geliyordum. Bozdoğan seninle döğüşmeye geliyor.
Sana bu haberi yetiştirmek için bak ne kadar yoruldum.


Aksungur cevap vermedi. Bozdoğanı görmüştü. Yılanı bırakarak ona döndü. Bozdoğan da şerefli düşmanını görünce yarışı bırakmış, onun üzerine atılmıştı. Ah, döğüşmek bahtiyarlığı! İki denk düşman şiddetle vuruşuyorlardı. Havada kısa kavisler çiziyorlar, sonra şiddetle birbirine doğru fırlayarak sert kanat ve pençe vuruşları yapıyorlar, gagalarıyla birbirlerinin kanat tüylerini yolarak uçuş kabiliyetlerini azaltmaya çalışıyorlardı. Yılan bir an döğüşe baktı. Bunun uzun süreceğini anlayarak dayanılmaz bir hırsa kapıldı ve olanca hızıyla dağa tırmanmaya başladı.

Döğüş sarı yılanın düşündüğü gibi uzun sürdü. Bozdoğan kanadından ve göğsünden yaralandı. Fakat aksunguru yenerek düşürmeyi başarmıştı. Keskin gözleriyle dağa bakarak yılanın kendisini geçmiş olduğunu görünce hızlanmak istedi. Gerçi yaralı olduğu için eskisi gibi uçamıyordu, fakat ne de olsa sürünerek çıkan yılan tepeye varıncaya kadar on defa oraya çıkıp inebilirdi. Bir iki kanat çırpışından sonra sarı yılana yetişti ve onu geçerken:

Kargalarla ve aksungurla dövüştüğüm için bu kadar geciktim. Yoksa şimdiye kadar iki defa inip çıkmıştım, diye seslendi. Yılan nefes nefese cevap verdi:

Yalnız sen mi dövüştün? Ben de yolda kirpi ile dövüşüp onu hakladım.

Yükselmekte olan bozdoğan bu sözleri duymamıştı bile. Dağın tepesine varmıştı. Fakat orda yuva kurmuş olan kara kartal bir yabancının geldiğini görünce dışarı fırladı ve bozdoğanı önledi. Bozdoğan zaferle sarhoştu. Kendisinden güçsüz olanları, kendisiyle denk olanı yenmişti. Şimdi kendisinden güçlü olanla çarpışacaktı. Tanrım!.. Bu dövüşte, hiçbir karşılık beklemeden ün ve şan için yapılan bu çarpışmada ne büyük tat vardı! Bozdoğan yüksünmeden savaşı kabul etti. Yaralı olduğu halde kartalın saldırışına bir saldırışla karşılık verdi.

Havada pek sert kanat sesleri işitiliyordu. Bu kuvvetli kanatların yaptığı rüzgâr dağın doruğunda esen rüzgârla eşitti. Sarı yılan kızışmış olduğu halde yukarılara doğru çıktıkça havanın serinlediğini duyuyordu. Rüzgâr nerdeyse kendisini aşağıya sürükleyecekti. İçinden bir an:

Bu kartallar, sungurlar, doğanlar bu yükseklerde nasıl yaşıyorlar? diye düşündü. Bunların yaşayışı çetin bir boğuşmadan ibaretti. Keskin göz, güçlü kanat, yırtıcı pençe gerekti. Bir zayıflık anı buradaki yaratıkları yok edebilirdi.

Yılan göğsünü şişirdi. Gururlandı. İşte dağın doruğuna yaklaşmıştı. Başının üstünde dövüşen iki yırtıcıya baktı. Nasıl kıyasıya dövüşüyorlardı. Bunların zehri yoktu. Kaçmayı düşünmüyorlardı. Hile yapmıyorlardı. Gerileyişi bile hız almak içindi. Birbirlerine saldırışları, vuruşları, hatta bakışları sarı yılanın o kadar hoşuna gitti ki her şeyi, hatta yerde sürünmek için yaratılmış olduğunu bile unuttu ve tıpkı onlar gibi uçarak dövüşe karışmak için bu gücü ve hızı ile havaya zıpladı.

Heyhat!… Yerden ancak bir karış yükselebilmiş ve bütün ağırlığı ile yine toprağa çarpmıştı. Bir an üzülür gibi oldu. Sonra bütün felsefi kurnazlığını toplayarak şöyle düşündü:

Uçup dövüşüp nolacak? İşte şimdi biri ölecek. Yarın da ötekine başka biri öldürecek. Daima heyecan, daima tehlike neden? Ben kendi dünyamda pek rahat yaşıyorum. Düşmanımı gizlice zehirler, öldürürüm. Maksat yükselmekte ise dağa kadar yükseldim ve bozdoğanı geçtim.

Hakikaten, sarı yılan dağın tam tepesindeki kayanın üstüne kadar çıkmıştı. Bu sırada kara kartalla boz doğanın dövüşü bitmek üzere idi. Kara kartal kavgayı kazanmıştı. Boz doğa; bir kanadı kırılmış, bir gözü kapanmış, her yeri kan içinde kalmıştı. Yavaş yavaş düşüyordu.

Sarı yılan memnundu. Bir zafer haykırışı ona bağırdı:

Yarışı kazandım. Senden önce buraya geldim. Senden yüksekteyim.

Bozdoğan acı acı gülerek cevap verdi:

Sürünerek çıkmak yükselmek demek değildir. Sen yukarılara doğru çıksan bile yine alçaksın. Ben aşağıya düşerken bile yükseğim. Sen yılan gibi yükseldin. Ben doğan gibi düşüyorum.

Hüseyin Nihal Atsız


Previous article:
Istanbul not Constantinople (5 years ago)

ESim
or
Register for free:
Only letters, numbers, underscore and space are allowed (A-Z,a-z,0-9,_,' ')
Show more

By clicking 'Sign Up!', you agree to the Rules and that you have read the Privacy Policy.

About the game:


USA as a world power? In E-Sim it is possible!

In E-Sim we have a huge, living world, which is a mirror copy of the Earth. Well, maybe not completely mirrored, because the balance of power in this virtual world looks a bit different than in real life. In E-Sim, USA does not have to be a world superpower, It can be efficiently managed as a much smaller country that has entrepreneurial citizens that support it's foundation. Everything depends on the players themselves and how they decide to shape the political map of the game.

Work for the good of your country and see it rise to an empire.

Activities in this game are divided into several modules. First is the economy as a citizen in a country of your choice you must work to earn money, which you will get to spend for example, on food or purchase of weapons which are critical for your progress as a fighter. You will work in either private companies which are owned by players or government companies which are owned by the state. After progressing in the game you will finally get the opportunity to set up your own business and hire other players. If it prospers, we can even change it into a joint-stock company and enter the stock market and get even more money in this way.


In E-Sim, international wars are nothing out of the ordinary.

"E-Sim is one of the most unique browser games out there"

Become an influential politician.

The second module is a politics. Just like in real life politics in E-Sim are an extremely powerful tool that can be used for your own purposes. From time to time there are elections in the game in which you will not only vote, but also have the ability to run for the head of the party you're in. You can also apply for congress, where once elected you will be given the right to vote on laws proposed by your fellow congress members or your president and propose laws yourself. Voting on laws is important for your country as it can shape the lives of those around you. You can also try to become the head of a given party, and even take part in presidential elections and decide on the shape of the foreign policy of a given state (for example, who to declare war on). Career in politics is obviously not easy and in order to succeed in it, you have to have a good plan and compete for the votes of voters.


You can go bankrupt or become a rich man while playing the stock market.

The international war.

The last and probably the most important module is military. In E-Sim, countries are constantly fighting each other for control over territories which in return grant them access to more valuable raw materials. For this purpose, they form alliances, they fight international wars, but they also have to deal with, for example, uprisings in conquered countries or civil wars, which may explode on their territory. You can also take part in these clashes, although you are also given the opportunity to lead a life as a pacifist who focuses on other activities in the game (for example, running a successful newspaper or selling products).


At the auction you can sell or buy your dream inventory.

E-Sim is a unique browser game. It's creators ensured realistic representation of the mechanisms present in the real world and gave all power to the players who shape the image of the virtual Earth according to their own. So come and join them and help your country achieve its full potential.


Invest, produce and sell - be an entrepreneur in E-Sim.


Take part in numerous events for the E-Sim community.


| Terms of Service | Privacy policy | Support | Alpha | Luxia | Primera | Secura | Suna | Magna | Pangea | Oria | e-Sim: Countryballs Country Game
PLAY ON