Ihlara vadisinin kenarında, başı dumanlı Hasan dağının kıyısında, Aksaray’da dünyaya geldi, 1988 yılında, Güzelyurt kasabasında.
***
1924’teki mübadele sırasında bugünkü Makedonya topraklarından göçen Türkler yerleÅŸtirilmiÅŸti oralara… O nedenle sarışındır hep Güzelyurt’un insanı, tıpkı Mustafa Kemal gibi… Enes de öyleydi.
***
Kendini bildi bileli subay olmak istiyordu. Sınava girdi, kazandı, Işıklar Askeri Lisesi’nin yolunu tuttu. Ailesine çok düÅŸkündü. Çocuk yaÅŸta hasret zordu ama, hayalini gerçekleÅŸtirdiÄŸi için çok mutluydu. 2007’de diplomasını alırken, mezuniyet yıllığına ÅŸunları yazdı:
***
“Beni yetiÅŸtiren ve bu kutsal yuvaya yollayan biricik anneme ve babama, mülakat sınavından önceki gece yüzüm yara olmasın diye gece boyunca başımda sinek avlayan dedeme, her türlü desteÄŸini benden esirgemeyen anneanneme, yengelerime, dayılarıma, kardeÅŸime ve yeÄŸenlerime sonsuz ÅŸükran ve minnet duygularımı belirtmek istiyorum. Sizler çölde bulduÄŸum çiçeklersiniz, bu çiçeklerin yaÅŸaması için gerekirse kanımla sularım.”
***
19 yaşındaki delikanlının yüreÄŸi buydu. Sevdikleri için canını ortaya koymaktan çekinmeyen bir karakterdi.
***
Harp Okulu’na devam etti, üst seviyede baÅŸarıyla mezun oldu.
***
Hayata gülümseyerek bakardı. Herhangi bir zaman, herhangi bir konuda dargın, kırgın, üzgün veya umutsuz olduÄŸunu hatırlayan yok. Sadece gözleri deÄŸil, sesi bile gülümserdi, daima neÅŸeliydi.
***
Rock müzik severdi. Metallica’nın Duman’ın hayranıydı. Ama, NeÅŸet ErtaÅŸ’ın Zeki Müren’in ve Zülfü Livaneli’nin yeri ayrıydı, rakının dibine vururlarken, kadeh kaldırırlarken illa onları dinlerdi.
***
Triatloncuydu. Üç branşın birarada yapıldığı, 1.5 kilometre yüzülen, 40 kilometre bisiklete binilen, 10 kilometre koÅŸulan, mukavemet sporu… Yorulmak bilmezdi. Komando kurslarının dayanılmaz eÄŸitimlerinde soluk alma güçlüÄŸü yaÅŸanırken, karda-yaÄŸmurda herkesin burnundan kan gelirken, bizimki ÅŸarkı söylerdi.
***
Elit birliÄŸe seçildi, bordo bereli oldu. Yurtdışına kursa gitti. Elbette nerelerde görev yaptığını yazamam ama, Kıbrıs’ta Kuzey Irak’ta bulundu.
***
Kıbrıs’tayken Eljanna’yla tanıştı. Hollandalıydı. İki kız arkadaÅŸ tatile gelmiÅŸlerdi. Hani ilk görüÅŸte aÅŸk derler ya… Bizimki öyle oldu, adeta çarpıldı. ArkadaÅŸlarına heyecanla anlatırken “sarı saçları çölden, mavi gözleri denizlerden çalıntı” diye tarif ediyordu. Gel gör ki, Eljanna’nın pek niyeti yoktu. Malum, Türk erkeklerinin tatil çapkınlıkları pek meÅŸhurdu, Enes’in ilgisini de öyle zannetti, yüz vermedi, ülkesine döndü. Bizimki peÅŸini bırakmadı. Allem etti kallem etti, mektup yazdı, internetten yazdı, telefon etti, sevimli sevimli fotoÄŸraflarından gönderdi, çiçek gönderdi, ÅŸiir miir, baÄŸladı… Atladı Hollanda’ya gitti. Eljanna Türkiye’ye geldi. Üç yıl böyle sürdü. AÅŸkları iyice alevlendi, ayrı yaÅŸamaları artık mümkün deÄŸildi, evlilik kararı aldılar. Eljanna memleketini bıraktı, Türkiye’ye, Enes’in en sevdiÄŸi ÅŸehire, İzmir’e yerleÅŸti. Enes bu taşınma sırasında güneydoÄŸuda görevdeydi, gelemedi. Ankara’da yaÅŸayan anne-babası İzmir’e geldi, müstakbel gelinlerinin taşınmasına, evi temizlemesine, eÅŸyalarını yerleÅŸtirmesine yardımcı oldular. DüÄŸün için, bu yaza niyet vardı.
***
Ve… Açılım ihanetinin kaçınılmaz neticesi olarak, ÅŸehir savaşı baÅŸladı. Enes, Cizre’deydi. Teröristlerin sözde karargahına 20 metre mesafede bir binaya konuÅŸlanmışlardı. Aniden, hedef binadan “bixi” tabir edilen makineli tüfek kusmaya baÅŸladı. Enes’in bulunduÄŸu odanın duvarları delik deÅŸik oldu, tesadüfen vurulmadı. Gereken cevap verilip, hedef yokedildikten sonra, çıktı geldi arkadaÅŸlarının yanına, sigara yaktı, her zaman olduÄŸu gibi gülümsüyordu. “Dokuz candan sekizi gitti, tek canla counter strike oynuyorum” dedi.
***
Counter strike, teröristlerle mücadele edilen bilgisayar oyununun ismiydi. Henüz bir dakika önce ölümden dönmüÅŸtü ama, hâlâ espri yapıyor, can pazarını bilgisayar oyununa benzetiyordu. Korku denilen kavram, bu kahramanın yaradılışında yoktu.
***
Mermi yememiÅŸti ama, yüzüne, sol elmacık kemiÄŸinin üzerine cam parçası saplanmıştı, gözü kılpayı kurtulmuÅŸtu. Bu çatışma nedeniyle “yara beratı, gazilik listesi” hazırlandı. Listede Enes de vardı. Duyar duymaz koÅŸtu komutanlarının yanına, ismini listeden sildirdi. “Asla kabul edemem, bu sıyrık için gazilerimizin suratına nasıl bakarım” dedi. Hakkı olan yaralanma iznini bile reddetti.
***
Cizre temizlendi. Sur’a geçti.
***
Altı katlı bir binada keskin niÅŸancı iki terörist vardı. Binanın konumu çok önemliydi. Dört sokağın kesiÅŸtiÄŸi köÅŸe başındaydı, o bina alınmadan, o sokaklara girilemiyor, komÅŸu binalara müdahale edilemiyordu. Tank atışı yapıldı. İki terörist öldürüldü. Bina ağır hasar almıştı. Ancak… O dört sokakta pozisyon alan teröristleri hareketsiz bırakabilmek için, o binaya mutlaka girmek, o binayı mutlaka elde tutmak gerekiyordu.
***
Enes’in başında bulunduÄŸu tim, arka tarafına açılan delikten binaya girdi. 12 kiÅŸiydiler. Katlara dağılmaya baÅŸladılar.
***
O sırada… Çaprazdaki binadan roket fırlatıldı. Kolonlardan birine denk geldi. Tank atışıyla ayakta durmaya mecali kalmayan bina, kulakları sağır eden bir çatırtıyla çöktü. Mahalleyi toz bulutu kapladı.
***
Enes üsteÄŸmen ve 11 bordo bereli astsubayımız, enkaz altında kaldı. Dokuzu kendi imkanlarıyla çıkmayı baÅŸardı. İki astsubayımız ÅŸehit olmuÅŸtu. Maalesef yazarken bile çaresizliÄŸi iliklerime kadar hissediyorum… Sol kolu beton blokların arasına sıkışan Enes kendinde deÄŸildi, ağır yaralıydı ama, nabzı atıyordu. Yaşıyordu.
***
Ne saÄŸ kurtulan astsubaylarımız oradan çıkabildi, ne de Enes çıkarılabildi. Çünkü, binayı indiren roketin hemen peÅŸinden, yoÄŸun ateÅŸ açılmıştı. Binanın hakim olduÄŸu dört sokaktan, mermi yağıyordu. Kafayı çıkarabilmek mümkün deÄŸildi. Zaten binaya yaklaÅŸmak da yeterli deÄŸildi. Enes’i oradan alabilmek için, vinç gerekiyordu.
***
Tıbbi yardım bile mümkün deÄŸildi. AFAD ekipleri, canlarını hiçe sayıp öne atıldılar ama, nafile… Hareket eden her ÅŸeye saldırılıyordu. Hava karardı, defalarca denendi, olmadı, belli ki teröristlerin gece görüÅŸ dürbünleri vardı, zifiri karanlıkta bile ateÅŸ kesilmedi.
***
Üç gün sürdü!
***
Bana göre, filmi çekilmesi gereken üç gündür.
***
O daracık köÅŸebaşında üç gün çatışıldı. Enes’i kurtarabilmek için, dört ÅŸehit daha verdik orada, iki özel harekat polisi, bir uzman çavuÅŸ, bir uzman onbaşı… Nihayet mahalle temizlendi.
***
Maalesef… Enes için çok geçti.
***
Dedim ya, kolu sıkışmıştı. Her taraftan ateÅŸ edilen o labirent gibi sokaklardan vinç getirilmesi, hiç kolay olmadı. Mahallenin temizlenmesine raÄŸmen, ÅŸehitlerimiz bir gece daha orada kaldı.
***
Bir bina, dört gün, yedi ÅŸehit… Yılışık televizyonlarımızın ruhsuz ana haber bültenlerinde, lütfedilip, 30 saniye filan yerverildi.
***
Enes’in naaşını Diyarbakır’da üç kiÅŸi yıkadı. İmam, dayısı ve bordo bereli devre arkadaşı üsteÄŸmen.
***
Devre arkadaşı, Enes’in kulağına eÄŸildi, “seninle beraber okuduk, beraber eÄŸitim aldık, omuz omuza görev yaptık, ömrümün sonuna kadar hep yanımda olacaksın kardeÅŸim” dedi, sonra da sırasıyla, alnından, ellerinden, ayaklarından öptü. Yıkadılar… Abdestini aldırdılar. Enes her zamanki gibi gülümsüyordu. Her zamanki gibi huzurlu, her zamanki gibi muzip muzip bakıyordu sanki… Kuruladılar bedenini… Yüzünü sildiler. Gözünden yaÅŸ geldi. Bir daha kuruladılar, gene yaÅŸ geldi, bir daha kuruladılar, gene… Devre arkadaşı darmadağın oldu, kendini daha fazla tutamadı, onun da gözyaÅŸları boÅŸaldı. İmam, hıçkırarak aÄŸlayan üsteÄŸmenin omzuna elini koydu, merak etme dedi, gözü arkada kaldı sanma sakın, cennetlik alametidir bu, için rahat olsun, bırak gözündeki yaÅŸ kalsın, arkadaşınız size cennetin kapısını araladı… Bitirdiler yıkamayı… Devre arkadaşı tekrar eÄŸildi Enes’in kulağına, bekle bizi kardeÅŸim dedi, tekrar sırasıyla alnından, ellerinden, ayaklarından öptü. Kucakladı. Tabuta yerleÅŸtirdi.
***
Enes’i son görev için Ankara’ya getirdiler. Kocatepe Camisi’ne.
***
Her ÅŸehit cenazesinde yaÅŸanan protokol kepazeliÄŸi, Enes’in cenazesinde de yaÅŸandı.
***
Enes’in halası avluya giremedi iyi mi… Hem yer kalmamıştı, hem de caminin etrafı binlerce polis tarafından sarılmıştı, kadıncağızı ittirip kaktırdılar, avluya sokmadılar. Neyse ki, Enes’in devre arkadaÅŸlarının haberi oldu, boÄŸuÅŸa boÄŸuÅŸa halayı avluya getirebildiler.
***
Daha hazini… Kocatepe camisinde Enes’ten baÅŸka iki cenaze daha vardı. Biri, çöken binada ÅŸehit olan astsubaylarımızdan DoÄŸukan Tazegül’dü. DiÄŸeri ise, Ankaralı bir vatandaşımızdı. Ne oldu biliyor musunuz? O rahmetli vatandaşımızın ailesi, avluya giremedi! Babalarının tabutu başında cenaze namazını kılamadılar! AÄŸlaya aÄŸlaya, dışarda, sokakta cenaze namazı kıldılar. Siyasiler gittikten sonra, avlu boÅŸaldıktan sonra girip, babalarının tabutunu omuzlayabildiler. Gazeteciler de siyasilerle birlikte gittiÄŸi için, bu ailenin dramına sadece Enes’in devre arkadaÅŸları ÅŸahit olabildi.
***
27 yıllık kısacık ömrüne, destansı kahramanlıklar ve ölümsüz bir aÅŸk sığdırmayı baÅŸaran Enes… Cebeci mezarlığına getirildi.
***
O yiÄŸide toprak atılırken… Duyguları tıpkı o çöken binanın enkazı gibi yerlebir olmuÅŸ bir genç kız, Eljanna… UÄŸruna memleketini terkettiÄŸi adamın ardından gözyaÅŸlarıyla mırıldanıyordu.
***
“Bu bir veda deÄŸil sevgilim, bu bir teÅŸekkür… Hayatıma girdiÄŸin için, beni mutlu ettiÄŸin için, teÅŸekkür… Beni sevdiÄŸin için ve sevgimi kabul ettiÄŸin için, teÅŸekkür… Sonsuza dek saklayacağım hatıralarımız için, teÅŸekkür… Åžu an, çok iyi bir yerde olduÄŸundan eminim. Tanrı seninle, biliyorum. MeleÄŸim ol, daima yanımda kal ve beni koru… Ölüm kazanamayacak. AÅŸkımız kazanacak. Seni çok sevdim, seni çok seviyorum Enes… Bekle beni.”
Previous article:
[TR] Devlet Günü 3.3.2016 (9 years ago)
Next article:
[TR] Başkanlık Seçimi Sonuçlandı (9 years ago)